Monday, March 20, 2006

Ögrendik ki....
Bir tek insanin bize ''iyi ki varsin'' demesi, varoldugumuz için mutlu olmamizi saglar....

Ögrendik ki....
Kibar olmak, hakli olmaktan daha önemlidir.

Ögrendik ki....
Hayat sartlari bizi ne kadar ciddi görünmeye zorlasada hepimiz çilginliklarimizi paylasacak

birini ariyoruz....

Ögrendik ki....
Bazen tek ihtiyacimiz olan bir el ve bizi anlayacak bir yürektir.....

Ögrendik ki....
Parayla ''klas insan'' olunmuyor....

Ögrendik ki....
Gün içinde basimiza gelen küçücük seyler gün sonunda koca bir mutluluga dönüsüyor....

Ögrendik ki....
Inkar edip içimizde sakladigimiz seyler gerçekligini kaybetmiyor....

Ögrendik ki....
Biriyle dalastigimizda tek basardigimiz onun bize daha çok zarar vermesini saglamaktir....

Ögrendik ki....
Her yarayi saran zaman degil sevgidir....

Ögrendik ki....
Çabuk olgunlasmak için zeki insanlardan çevre edinmek gerekir.....

Ögrendik ki...
Karsilastigimiz herkes bir gülüsümüzü hak eder.....

Ögrendik ki....
Hiç kimse mükemmel degildir....

Ögrendik ki....
Hayat zorludur ama biz daha zorluyuz....

Ögrendik ki....
Gülümsemek, daha güzel bir görüntüye kavusmanin bedava yoludur....

Ögrendik ki....
Hepimiz zirvede olmak istesek de asil keyif oraya tirmanirken yasadiklarimizdir....

Ögrendik ki....
Zamanimiz ne kadar azsa yapacak isler o kadar çoktur....

Ögrendik ki....
BIRINI NE KADAR ÇOK SEVERSEK HAYAT ONU BIZDEN O KADAR ÇABUK

ALIYOR.....

CAN DÜNDAR

Monday, March 13, 2006

CAN DÜNDAR...

KAÇ KOPYASINIZ SİZ

Hiç düşündünüz mü orijinal kişiliklerinizden kaç kopya çıkarılabileceğini?
Kaç farklı hayatı bir arada yaşadığınızın farkında mısınız?
İstemeden yaptıklarınız, isteyip yapamadıklarınız,
gündüz yapıp gece pişman olduklarınızla nasıl çaresizce
başka başka dünyalara doğru kanat çırpmaya çabaladığınızı fark ediyor musunuz?
Bir dost nikahının ortasında birden bastıran hüznün,
bir büyüğün cenazesinde karşılaştığınız eski bir sevgiliyle çıkagelen coşkunun,
sizi nasıl kopya kopya çoğalttığını ve tek bir sizden ne çok sizler yarattığını biliyor musunuz?
Sinirli bir hayatı çabucak tüketmek için dörtnala koşturup dururken, bir an olsun durup,
geride kaç farklı ayak izi bıraktığınıza dikkat ediyor musunuz?
Sahi kaç kopyayız biz?
Aynı beden içinde kaç farklı ruh halini aynı anda yaşayıp, kaç farklı kişiliğe bürünebiliyoruz?
Bu kişiliklerin hangisi biziz, hangisi fotokopimiz?
Hüzünlü bir dağ başında sadece ırmak şırıltısı ve kuş sesleriyle sakin bir
hayatı düşleyen bıkkınlar mısınız, yoksa deniz kenarında bile televizyonlarını ve
cep telefonlarını elinden bırakamayan gönüllü kent mahkumları mı?
Ya aynı anda ikisine birden özenmenizi nasıl açıklayacaksınız? ..
Hangi kopyanız 'Kaçıp gidelim uzaklara' diyor, siz sıkı sıkıya bu topraklara bağlı dururken? ..
Kinler, sevgiler, öfkeler, kahkahalar ve gözyaşlarıyla örtülmüş, çok kopyalı
bir hayatı nasıl kendinize bile söylemeye cesaret edemediğiniz bir tur
iki yüzlülükle yaşayıp gittiğinizi fark ediyor musunuz?
Resmi bir toplantının ortasında, aklınızdan masanın üzerindeki
kalın raporun sayfalarından oyuncak uçaklar yapıp, tek tek aşağı atmak geçerken
hala büyük bir ciddiyetle kös kös oturuyor olmanızı gülümseyerek mi hatırlıyorsunuz, üzülerek mi? ..
Aklınızdan geceni yapamamanın, ruhunuz kopya kopya çoğalırken
asıl hayatı tek kopya olarak tüketiyor olmanın bedelini biliyor musunuz?
Kopyalarınızı orijinal kimliğinizle konuşturuyor musunuz hiç? ..
İçinizdeki canavar, ruhunuzdaki melekle hesaplaşıyor mu?
Siz kopya sandıklarınızın bir bileşkesi misiniz? Yoksa kopyalarınız da aslınıza mı benziyor?
Bilmeden her kopyada aslınızı yeniden mi üretiyorsunuz?
Göçüp giderken ardınızda kaç asıl, kaç suret bırakacaksınız?
Kaçının hatırlanmasını isteyecek, kaçından utanacaksınız?
Sahi, kaç kopyasınız siz? ..
Hangisi sizsiniz, hangisi fotokopiniz? ..

Saturday, March 11, 2006

Renklerin ustası olarak anılan büyük bir ressamın 
öğrencisi eğitimini tamamlamış.  büyük usta öğrencisini 
uğurlarken, yaptığı resmi şehrin en kalabalık 
 meydanına koymasını ve yanına da kırmızı bir 
kalem bırakmasını,  halktan beğenmedikleri yerlere 
çarpı koymalarını rica eden bir yazı  iliştirmesini 
istemiş.Öğrenci birkaç gün sonra resme bakmaya 
gittiğinde  resmin çarpılar içinde olduğunu görmüş.
Üzüntüyle ustasına gitmiş.Usta ressam 
üzülmemesini  ve yeniden resme devam etmesini 
önermiş.  Öğrenci resmi yeniden yapmış..  Usta yine
 resmi şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını 
istemiş fakat bu kez yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde
 boya ile birkaç fırça  koymasını ve yanına da insanlardan
 beğenmedikleri yerleri düzeltmesini  rica eden
 bir yazı ile bırakmasını önermiş..Öğrenci denileni
 yapmış.  Birkaç gün sonra bakmış ki resmine hiç 
dokunulmamış. Sevinçle ustasına koşmuş.  Usta ressam
 şöyle demiş:  "İlkinde insanlara fırsat verildiğinde 
ne kadar acımasız bir eleştiri  sağanağı ile 
karşılaşılabileceğini gördün. Hayatında resim 
yapmamış  insanlar  dahi gelip senin resmini karaladı.
 İkincisinde onlardan yapıcı olmalarını  istedin. Yapıcı 
olmak eğitim gerektirir. Hiç kimse bilmediği bir konuyu
  düzeltmeye cesaret edemedi. Emeğinin karşılığını, 
ne yaptığından  haberi olmayan insanlardan alamazsın.
 Sakın emeğini bilmeyenlere sunma ve  asla bilmeyenle 
tartışma."  

Friday, March 10, 2006

Sana uzak kentlerden birinde zamanın bir yerinde seni ve senli günleri anımsattı aksam güneşi...

Onca zamanın üstünde eskimeyen bir düşüncesin şimdi İnsan hergün anımsarmı aynı gözleri

Seni seviyordum ve senin haberin yoktu.

Saçlarını izliyordum uzaktan, kulağının arkasına
düşüşü ve burnun herkesten başkaydı işte.
Güldüğün zaman yukarıya bakardın. Yukarı kalkan
başın ve gülen gözlerin vardı, ne güzeldiler...

Sen bilmiyordun, ben seni seviyordum.

Kalbime sığmıyordu aklımdan geçenler. Duvarlara,
vitrin camlarına kaldırımlara çarpıyordu. Geri dönüyordu
çoğalarak. Senin sesini duyduğum masalarda erteliyordum
herşeyi, her şeyi erteleyişim oluyordun. Kalp ağrısı
oluyordun, birlikte soluduğumuz sokak isimleri oluyordun.
Mevsimler değişiyor ve büyüyorduk. Dönemeçler geçiyor,
köprüler göze alıyor ve bazen tekin olmayan suların
üzerinden atlıyorduk. Cesurduk... Ufuk çizgisi maviydi,
gün batımı hep turuncu ve kırmızıydı bütün karanfiller.

Ben seni seviyordum, bilmiyordun.

Sevinçlerim oluyordun arasıra, sen hiç bilmiyordun.
Sonra herhangi biri oldun. Bütün sevinçlerim bittikten
sonra yağmurlar yağdı serin haziran akşamları...
Sonra bir gün uzaktan gördüm seni. Saçların
bana inat, başın her şeye meydan okuyarak.
İşte yine aynı... Kalbimi acıttın. Her zamanki gibi.
Değiştik sanıyordum.

Ve sen yine bilmiyordun.

Şimdi bunları anlatsa sana birileri kim bilir yada boşver bilme en iyisi...

İclal Aydın